TABİAT RİSALESİ
TABİAT RİSALESİ
İşte hazırlanıyoruz
Ayın ondördü gibi tepelerin ardından
Görünmek için değil yalnızca
Hatta hiçbir zaman görünmek için değil
Dağıtmak için sadece
Babalar nasıl götürürlerse bir sepet içinde
Bir ömür tüketilerek kazanılan ekmeği katığı
Anne eş çocuklar evlatlıklar
Paylarına düşen kadar, adlarına yazılan kadar
Nasipleri kadar ortaktırlar
Yani babalar da ay gibidir
Bazen bir , ikisi, bazen ondördü.
Bir tünelden mi geçiyorsun kalbim
Uçsuz mağaralarda damıtarak yalnızlığını
hayatı yorumlamak değil yaptığımız
Sürekli bir hüzün yağmurunda ıslanmak belki
Dağlar dağların üstünde, tepeler ve tepelerin üstünde ben
Ayın ondördü, ay bir anne sanki
Ay ışığını emiyoruz tabiatla beraber
Birlikte bir gece dokunuyor üstümüzde
Gece dedimse kastettiğim yaşamak sadece
Yaşamak, aşkı ıstırabı vefayı isyanı.
Emerek ay ışığını nasıl da büyüyorsun ey kalbim
Bir tarafın şehirler şehirler şehirler
Mekanik bir çizgide tükenen insanlar
Bir tarafın çöl
Çölde birbirini boğazlayan aç çıplak insanlar
Bir yüzün asya ey kalbim, bir yüzün afrika
Öbür yanın avrupa amerika
Saatler nasıl yorulmazlarsa işlemekten
Sen de yorulmuyorsun ey kalbim büyümekten.
Çıkıp dağlara yaylalara
Susmak istersin
Ama yalnızca susar gibi görünürsün
Derviş olamadın
Ama başıboş da kalmadın
Ey durup durup dalgalanan kalbim
Yorulup yorulup durulduğun gün
Gerçek yorumu bulabilirsin
Yerden göğe doğru akan incecik ırmakları
Kendime mahsus bir tarzda dinlerdim ağaç bedenlerinde
O çınar o cami çınarlı cami suyun tadına vardığımız
şadırvan
Gençlik anıları hayatımızdan bir parça olarak kalmış
sokaklar
Nasıl da duyardık
Damarlarımızdan akan kanın
Şelaleler yaparak
Sağa sola saparak
Aktığını
Sonra ağaç gövdelerinden
Dal uçlarına doğru
Gürül gürül akan bahar özsularını.
Biz gene dağlara dönelim
Yalnızlığın katmer katmer bir gül gibi
Patladığı evreni doldurduğu
Mutluluğu coşkuyu sahip olunmuşluğu
Şahdamarımızda duyarak
Bir tür uçmağı yaşadığımız
Kırmızı sarı siyah arıları izleyerek
Bir gün bitiveren çiçekleri ayağımızın ucunda
Ansızın farkederek
Yaşamanın çılgınlığını değil ama
Hayatın o uçsuz bucaksız işleyişini
Mezarlardan öte o sonsuz derinliğini
Bir yıldız gibi kayarak karanlıklarda
Bir mızrağın akması gibi hissettiğimiz
Yüzyıllık ağaçların toprağı sarması gibi
O ağaçları incecik ağır çoğul böceklerin oyması gibi
Bir daha güçle duyarak idrak ederek hayatı
Sonra bir anda boşanan yağmur
Ey gök ne kadar gürültün varsa içimize boşalt çünkü
Belli ancak ihtimal ki sen dindirirsin
Bir kurşunun ete saplanması gibi
Yüreğimize saplanan bu acıyı
Bir gün ovaya inmiştik
Kadınlar erkekler ve çocuklar
Hazirandan temmuzdan ve ağustosdan biçilmiş
Kalın katmerli elbiseler giymişlerdi
Güneşle sarınmış sarmalanmışlardı
Yani derilerine karışmıştı elbiseleri
Elleri ölü değildi ama ölü gibiydi
Buğday başakları diriydi pamuk kozaları diriydi
Sarısıcak yazıda uçsuz tarlalarda
Kadınlar erkekler çocuklar
Okyanus ortasında çalkalanan gemi gibiydi.
Biz gene dağlara dönelim
Ve bir dağ akşamına başlamadan önce
Göğün kızıl kuşağı bağlanması gerek
Duyulur duyulmaz bir top sesiyle
Büyük kalaylı bakır taslara
O bakır taslarda berrak sulara
Erişince oruçlu dudaklarımız
Artık kana kana uzanmak gerek cennet tatlarına
Hamd ile şükür ile ve acele ile
Artık sabır bendinden boşanmış bir nehir gibidir
Meydana salıverilmiş koşu atları gibi
Uçabiliriz uzanabiliriz aziz nimetlere
Namazdansonra evrensel sigaralara yaslanarak
Nefes nefes içimize çekebiliriz
Dağları o dağların tepelerini derelerini ve
en kuytu yerlerini.
Karanlık
Sanki topraktan fışkıran
Göğe ağan bir orman
Ta uzaktan derinden bir kuyudan gelir gibi
Bir sönüp bir yanar gibi ipildeyen bu ışıklar
Sanki içimiz bir kuyu bu kuyuya bir taş düşer gibi
Umut gibi, korku gibi, kaybolmak gibi
Sanki yalnızlığın bir türevi simgesi
Ta uzaklardan tepelerden bayırlardan
yankılana yankılana
Gelen bir çan sesi
Çobanların içine korkuyu damıtan koyun çanlarının sesi.
Sonra yıldızlar lacivert ipek atlas bir yorganın
Evrensel bir yorganın sırma işi motifleri
Kopkoyu bir geceye sımsıkı bürünerek
Ürpertiler içinde soluyan tabiat
Birden her yerde her şeyde içimizde kımıldayan
Yürek vuruşları ile beliren zikir
Yeri ve göğü damarlarımızı dolduran
Ondan başka her şey yok olan yalan olan
Rahman
ve Rahim olan.
Önce bir övgü ile geçiliyordu sabaha
Evrenin efendisi için açıyordu güller bir sabah selasında
Hüseyni makamında söylenen bir selada ve bizzat
sonbahar bahçelerinde
Çam dalları arasından sızan rüzgarın soluğu
Sürekli zikir üzre pınarın sesi
Ve sonra ezana geçilmişti
O dağların üzerinde özgürlük meşalesi gibi seyrettiğimiz
Bir kurtuluş kandili gibi idrak ettiğimiz
Tan yıldızı da doğmuştu
Bir dirilişi muştulayan horozlar
Kuzular kuşlar böcekler acıkan ve acıkmayan diğer yaratıklar
Doğan güne gülümseyen çocuklar
Ve sonra
Hepsini kuşatan
Ve kıyama duran
Kalbim
"Tabiatın içinde tabiatla birlikte."