KENDİSİNE

KENDİSİNE

 

Sen ey şehrin yerlisi, cesur, kararlı mühür

Sen ey inatçı kıskanç, alçak gönüllü ve hür

Karanlık geceleri korkutsa da günahım

Kızlar Kayası gibi dikilip kaldı âhım

Sefere çıkanların tatlı rüyâsı mısın

Rûhumun cellâdı mı, yoksa hülyâsı mısın

Konuşursun, sözlerin dâre çeker canımı

Susarsın, çâresizlik büyütür isyânımı

Siyaha boyanınca, kanatlanır mı yürek

Hangi harfin başını bekliyor şimdi melek

Kasîde, hangi şehrin âşiyânında güzel

Bulutlu havalarda parlayan aydır gazel

Yine mest, yine sarhoş bahçendeki mumyalar

Canlanıyor taşların kalbinde sardunyalar

Fildişinden heykel mi taşıyorsun elinde

Yine bir raksın mumu yanıyor gözlerinde

En hâkî denizini verdim sana ömrümün

Dilediğince yıkan sularında gönlümün

Sürmek mi istiyorsun masal arabasını

Getireyim kapına devlerin en hasını

Ölümsüz meyvesini sundum hayal bağının

Dehâsında bulmuşum seni yalnızlığımın

Celî bir kavis miydin, sokuldun yüreğime

Hattı hümayununla sultan oldun evime

Hendeseyi titretir endâmın ley-ü nehâr

Bu aşkı destan gibi yazıyor fırtınalar

Yüzündeki çizgiler kûfî midir sülüs mü

Aradığın define İrem mi Endülüs mü

Sen ey yardım sevenim, ruhumu derde saldın

Yalnızlığım ağlarken gülenim, nerde kaldın

Azimli bir yüreğin yorgun kimyasın da mı

Sevda denklemlerinin memnû dünyasında mı

Her pazartesi âhım kapında helâk olur

Her Cuma karanlığın kuşları leylâk olur

Kâşifin benim gülüm, görmediğin yine ben

Bilseydin sana benden bakanı görünmeden

Anlardın; her macera tende rü’yet gibidir

Oysa sende gördüğüm, sana gurbet gibidir

Utangaç bir merhamet saklıyorsun sesinde

Sahraya dönüyorum baharın ötesinde

Gizlice bir nikahtır o arzuhal, o kâmet

Sensizlik, yollarımda bir değil, bin kıyamet

Bu tebessüm rüya mı, bu istifham uğru mu

Âh bir çoğaltabilsem yüreğinde ruhumu

Bilmezsin ayrılığın ağı kokan dilini

Hâtıra bırak bana oyalı mendilini

Ege uygarlığı çağrıştıran tarihin

Asya’nın bağrı kadar muammalı ve derin

Arı sütü damlarken kaygan kirpiklerinden

Görünmez bir mürekkep akar iliklerinden

Yüreğin, âh yüreğin bir hüzün lâlesi mi

Masallar ülkesinde Zengibar kalesi mi

Kapısına bir türlü varamadım, a gülüm

Hudutlarında bile duramadım, a gülüm

İpeğimi elimden aldı pusathâneler

Bulamaz kaybedilen nûn’u rasathaneler

Hummalı bir kovanda bal yapan arı mısın

Hayatımın ansızın kopan damarı mısın

Paslandı buzdağları ortasında çeliğim

Gözlerinden hatıra kaldı kekemeliğim

Kervanında kaybolan bir bezirgân gibiyim

Kaktüslerin diline düşen figân gibiyim

Her köşede bir meddâh anlatıyor âhımı

Bilmiyor, kirpiğinden almışım siyahımı

Uğrunda, kralların bahtı solsaydı, gülüm

Amerika, yolunda kurban olsaydı, gülüm

Bir Kafkas figüründe bulurdum son izini

Efeler diyârına çevirirdim yüzünü

Eşkıyâ vurgunudur seni benden ayırmak

Çalıkuşunu yakan bir rüyayı haykırmak

Gölgelere gecenin künhünü hatırlatır

Ayrılıklar bazen de gölgeleri ağlatır

Sükûnla savaşıyor hislerim kıyasıya

Sevdiğini bilirim uykuyu doyasıya

Süslenmek istiyorsan, ruhumu boynuna tak

Bu firûze özgürlük yalnız senin olacak

Bastığın her hücremde otuz sekiz çizgi var

Baktığım her duruşun muammalı bir duvar

Suskunluğun taş gibi, gülüşün berrak değil

Neden vivien kokar baharın, leylâk değil

Gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi

Bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi

İnsanlar kıvranırken ejderlerin ağında

Ceylan gibi yürürdün bir hayal sokağında

Yine de, yokluğumun en şüpheli çağıydın

Tenhâlarda ağlayan bir okul kaçağıydın

Karanlık korkutamaz gülüm seni, vururum

Kâtil yüzlü cinlerin karşısında dururum

Yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun

Kâinat yıkılsa da yüreğimde uyursun

Bugün 14 ziyaretçi (346 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol