DOĞDUĞU EVE
DOĞDUĞU EVE
Levni’nin minyatürler çizdiği yerde miydin
Muhibbi’nin şiirler yazdığı yerde miydin
O gün zümrüdüanka camlarına kondu mu
Gökyüzünde şehrayin kandilleri yandı mı
Kapında birikti mi fosforlu pervaneler
Gözlerini tavana gömdü mü divaneler
Hünkar İskelesi’nden bir çerağ gönder bana
Bin bir çiçek tozuyla mihman olayım sana
Göreyim, kokusuyla baygın odalarını
Ölümden kurtarayım aşkın adalarını
Bu deniz, köpürdükçe köpürüyor yurdumda
Her dalga, kırkayaklı verem oldu ardımda
Ey şimdi tenhalarda pelerinler giyen ev
Döner diye, gülümün yolunu bekleyen ev
Aruzun, evrene taht kurduğu yerde miydin
Avcıyı bir ceylanın vurduğu yerde miydin
Ötelere kapalı siyah perdeleri aç
Bahçende mi kurudu kökünü yakan ağaç
O’nunla büyülendi nağmeler; yıkıldı bende
Meftun oldu yeniden ruhumuza nihavende
İpek bakışlarında aşk hüzzama boyandı
Bir sandıkta uyuyan hatıralar uyandı
Kokusuyla büyülü akvaryumda balıklar
Rüzgar hala o günkü mutluluğu sayıklar
Neva bir cemre düştü içimize dünyadan
Duvarlar mestanedir bu hanende rüyadan
Tükendi güzellikler şehrinin kargaşası
Garibname’ye döndü aşığın en paşası
Ey şimdi O’ndan kalan sesleri dinleyen ev
Hasretiyle yıllardır ağlayıp inleyen ev
Ürkek bir lamba gibi hatırlar seni bir gün
Bana gelmez, bilse de gamlı halimi her gün