BİR MERSİYE

BİR MERSİYE

 

(Henüz, on dokuz, yirmi yaşlarında iken

bu cihân-ı zulmete vedâ ederek,

âlem-i nûr’â-nûr-ı dîdâra yükselen

yâr-i cânım Hilmi hakkında)

Nihâyet oldu nazardan nihân o nûr-i mübîn,

Peyinde kaldı ufuklarda bir hayâl-i defin!

Zevâl, o emr-i tabiî kemâle derpeydir:

Fezâda yükselen encüm olur ufûle karîn;

Fakat bu necm-i emel sanki berk-ı hâtif idi,

Ki birden etti gurûbuyle ufku leyl-âkîn.

Tenezzül etmedi nâsûta, döndü lâhûta;

Kemîne pâye-i iclâli oldu illiyyîn.

Hayâli yâd-ı hazînimde, rûhu bâlâ-gerd,

Vücûdu bister-i makberde iğtirâb-güzîn...

Tehallül eyledi gûyâ o nûr-i yekpâre,

Nigâh-ı bârika-bîn oldu bir de hârika -bîn!

Bir âsümân-ı celâlin muhîti, oldukça,

Nazarda arş ile yeksân olursa çok mu zemîn?

Kitâbe, seng-i mezârında hep kitâb-ı ledün;

Sirâc, fevk-ı serinde ziyâ-yı nûr-i yakîn.

Sütûnu merkadinin Hakk'a yükselen tehlîl;

Revâkı meşhedinin nâzilât-ı arş-ı berîn.

Zemîn-i hâkine ferrâş, dest-i nâz-ı nesîm;

Fezâ-yı kabrine sâkî sehâb-ı nesr-âyîn.

Nücûm, türbesinin türbedâr-ı bîdârı;

Bahâr, lâhdine pûşîde sütre-i rengîn.

Açılmadan kuruyan gonce-i izârı için

Seherde nevha-i bülbül terâne-i Yâsîn!

Havâda mevcesidir şehper-i melâikenin,

Eden riyâh değildir bu servilikte enîn.

Leyâl o tayf-ı lâtîfın harîm-i ismetidir;

Şafak ki hâtıra-i iğtirâbıdır, ne hazîn!

Bütün mekân, nazarımda o rûha nüzhet-gâh,

Eğerçi yükselerek oldu lâmekânda mekîn.

 

 

Ey aslına iltihâk eden nûr,

Sensin bana her tarafta manzûr;

Olsan da zılâl içinde mestûr,

Bir an değilim o lem'adan dûr:

Rûhumda ebed-karâr şû'len.

 

 

Mevvâc sabâhatin seherde

Berk urmada nâsiyen kamerde;

Şeb sahn-ı harem-serâna- perde.

Matvî evrak-ı verd-i terde

Bir şemme kitâb-ı nükhetinden!

 

Nağmendir eden riyâhı tehzîz,

Senden bu nevâ yı şûriş-engîz!

Tayfın beni eyliyor seher-hîz...

Ey hâtırasıyle rûh lebrîz,

İndimde bu kâinât hep sen!

 

Ey lem'a-i şu'le-i İlâhî,

Ey subh-i ebed karârgâhı.

Hiç bulmaya tâbişin tenâhî...

Envârına gelmesin tebâhî...

Bir böyle bekânı isterim ben.

 

Sönmez yanan ihtimâli yoktur,

Sönmek sözünün meâli yoktur...

Yok, nâre demem zevâli yoktur,

Nûrun fakat öyle hâli yoktur.

Olmaz ona hiç adem nişîmen.

 

Ey hâtırasıyle kaldığım yâr,

Artık aramızda bir cihan var!

Sen gökte safâ-güzîn-i dîdâr,

Ben yerde azâb içinde bîzâr!

Gûşumda bütün terâne şîven!

 

Şîven demi nây-i nağme-kârın,

Şîven cereyânı cûybârın,

Şîven sesi bâd-ı bî-karârın,

Şîven bana âh yâdigârın...

Sen gökleri hande-zâr ederken!

Bugün 215 ziyaretçi (648 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol