EZANLAR

EZANLAR

 

"İhtilaf ı metâli' sebebiyle küre üzerinde

ezansız zaman yoktur"

Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı,

Zeminden yükselip, göklerde vahdetzâr-ı Yezdân-ı

Ararken, dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı.

Ne lâhûtî sadâ "Allâhu ekber!" sarsıyor cânı...

Bu birgülbank-i Hak'tır, çok mudur inletse ekvânı?

 

Bu lâhûtî sadâ çıktıkça cûşa-cûş olup yerden,

İner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden.

Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden,

Vicâhî feyz alır artık o nûru'n-nûr-i ezherden:

Hüveydâ şimdi cânandır seherden, şâm-ı esmerden!

 

Seher vaktinde mevcûdât, nûşîn hâb içindeyken,

Bu rûhânî nevâ âfâkı mevcâ-mevc edip birden;

Muhîtin kalb-i hâmûşunda başlar bir hazin şîven.

Bakarsın her taraf zulmet, fakat bir zulmet-i rûşen!

Semâ bîdâr, her yıldız Cemâlu'llâh'a bir revzen.

 

Maîşet kayd-ı can fersâsının mahkûm-ı, bîzârı,

Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-ı merhametkârı,

Duyar sermest olur görmüş kadar ferdâ-yı Dîdâr'ı!

O neşveyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır bârı,

Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık âsârı.

 

Güneş mağrib-güzîn olmuş semâ esmer, ufuk gülgûn;

Zaman durgun, zemin muğber, cihan dembeste, can mahzûn;

Gariblik rû-nümâ yer yer, sükûnet dembedem efzûn...

Bakarsın bir de gülbank-i İlâhiden dolup gerdûn,

O tenhayî-i sevdâvî olur Allâh ile meskûn!

 

İnip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya,

Serer dünyâya zulmetten adem çeklinde bir sâye;

Nazar medhûş, müstağrak giderken zîr ü bâlâya.

Döner, "Allâhu ekber" cûşu yükseldikçe Mevlâ'ya,

O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ ya!

 

Senin, dem geçmiyor, yâdınla lebrîz olmadan eb'âd!

Ne müdhiş saltanat yâ Rab, nasıl âsûde istibdâd!

O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd...

Hayır, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister dâd,

Verir miydin, eğer dâd etmesen, feryâda isti'dâd?

 

*    *

*

 

Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette...

Sitâreler bile bâlâ-yı sermediyyette,

 

Yavaş yavaş uyumak istiyor yumup gözünü;

Seher semâlann altında, açmıyor yüzünü.

 

Firâş-ı leylde dinmiş bütün enîn-i hayat,

Ridâ-bedûş-i sükûnet önümde hep safahat.

 

Görüp muhîtimi dalgın hamûş bir vecde,

O hâli ben de temâşâya daldım âsûde.

 

Nigâhı mest ediyorken bu levha-i mahmûr,

Ufukta yükselerek bir sadâ yı dûrâ-dûr,

 

Yayıldı rûy-i zemînin o anda her yerine,

Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine.

 

Cihân-ı nâimi kaldırdı, bî-karâr etti,

Zalâm içinde ne âlemler âşikâr etti!

 

O yükselen sesi tekrîre başlayıp eb'âd,

Duyuldu sîne-i şebden medîd bir feryâd.

 

Semâya çıktı o feryâd, âh-ı ümmet olup!

Semâdan indi o feryâd, rûh-i rahmet olup!

 

Uzaktan andırıyorken, demin, heyûlâyı;

Semâ'hâne-i leylin birer küçük nâyı

 

Gibiydi şimdi hayâlimde her menâr-ı mehîb...

O taş yürekte bu sûzişli nağmeler ne garîb!

 

O nây pârelerin sonra hepsi hemdem olup,

Uyandı rûh-i sükûnette bir azîm âşûb.

 

Coşunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl,

Minâreler bana gelmişti sûr-i İsrafil:

 

Muhîte çekmiş iken dest-i şeb, ridâ-yı memât;

Uyandı karşıki evlerde lem'a lem'a hayât.

 

Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh-i sabâh;

Uyandı hâb-ı ademden birer birer eşbâh;

 

Uyandı bende de bir şeb-çerağ-ı zulmet-sûz,

Ki tâ ebed olacak feyz-i Hak'la sîne-firûz.

 

Tasavvur eylemem artık zevâl o meş'a1 için...

Meğer ki nûr-i İlâhi ufûl edip gitsin

Bugün 491 ziyaretçi (839 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol